DİŞİ ÖRÜMCEK
0.GİRİŞ:
Refik Halid Karay’ın, Dişi Örümcek[1] adlı eseri 1953 yılında kitap halinde yayımlanmıştır. “Refik Halid Karay, Dişi Örümcek ile birlikte aşk romanlarına yönelir. Daha önce aşkı değişik problemlerin ve çatışmaların içinde vermeyi tercih eden Refik Halid, Dişi Örümcek’te konusu aşk olan bir roman kaleme alır.” [2]Eserde; Nurper adındaki kahramanın kocasının işi dolayısıyla Suriye’ye gelişi ve burada yaşadıkları konu edilmektedir.
Bu araştırma boyunca önce eserin özeti verilecek, daha sonra eser içerik açısından ve teknik açıdan incelenecektir.
1.KISA ÖZET:
Suriye’deki Türk konsolosluğuna katip olarak atanan Sadun ve ailesini karşılamak için viskonsül Hayri Bey ve kavas Ebu Ali iskeleye gider. Daha sonra bu aile, sahibi Hristiyan olan Peltekyan oteline yerleştirilir. Sadun “iyi bir aileye mensup”, “eski usul terbiye kurallarını bilen” biridir. Karısı Nurper ise, ilk bakışta kavasta ve viskonsülde “dalgın, dertli, utangaç”[3] bir kadın izlenimi bırakır. Ama zamanla bu imaj silinir ve kadına olan bakışlar değişir. Çünkü Suriye’ye geldiklerinin daha ikinci günü bir parkta viskonsül Hayri Bey, Nurper ve park müfettişi Câsim’i pek samimi bir şekilde konuşurken görür. Dün gece pek “süklüm püklüm”[4] bir vaziyette gördüğü kadının bu “serbest tavırlarını” yadırgar ve kadına bir kin beslemeye başlar. Karşılaştığı bu manzara, onun kadınlar hakkındaki düşünceleri haklı çıkartır. Zira kadın, Hayati Bey’in en korktuğu şeylerden biridir. O, “aldatılmış bir koca olmaya tahammül edemeyeceğini söyler.”[5] Zaten bu yüzden de, elli üç yaşında olduğu halde hiç evlenmemiştir. Nurper ise, henüz yirmi altı yaşında olduğu halde üç kez evlenmiş ve iki çocuk sahibidir.
Nurper çok kısa zamanda kavaslardan şoföre, park müfettişinden konsolosa kadar pek çok erkeği kendisine aşık etmeyi başarır. Bir tek viskonsül Hayati Bey (ki o da romanın başlarında) kendisine aşık olmaz. Nurper düzenlenen bütün davetlere, yemeklere, içkili eğlencelere başmisafir olarak katılır. Bütün erkekler onunla yakınlık kurmak peşindedir. O ise, belirli bir haddeye kadar erkelere yüz verse de daha sonraları kendini geri çeker ve bu tavrı da kendisine aşık olan erkekleri çıldırtır. Çünkü o kendisini “namuslu kadın”[6] olarak tanımlar.
Nurper, kısa zaman içinde büyük değişim geçirir. Giyim kuşamı, konuşmaları, tavırları tamamen değişir, “modern bir hanımefendi”[7] olur. Kendisine aşık olanların sayısı ise günden güne artar. Fakat o, başlarda aşık olduğunu söylediği Câsim’e bile artık yüz vermez. Tek isteği kocası Sadun’dan boşanıp Viskonsül Hayati Bey ile evlenmektir. Başlarda Nurper’den nefret eden, onu bir “sürtük”[8], “kenar mahalle dilberi”[9], “hafifmeşrep”[10] olarak gören Hayati Bey de zamanla onun çekimine girer. Nurper’in hakkında çıkarılan her “dedikoduya” başlar da kızsa da sonraları Nurper’e hak vermekten kendini alamaz olur. Hayati Bey’e göre; “Dört başı mamur ile kadınlarından bazısının hiç neden, ihtiyaç yokken işledikleri suçların yanında Nurper’inki devede kulak… Zemzemle yıkanmış!”[11] “Asıl hayâsızlık erkeklerde! Irz düşmanı, aile namusuna sygı duygusundan yoksun, şehvet düşkünü heriflerde!”dir. Bu yüzden Hayati Bey Nurper’in bütün yaptıklarına göz yumar, çünkü onu sevmektedir. Ona “artık Nurper’i o bayağılıkları ile kabul etmekten başka yol kalmamıştı.”[12]
Neticede Nurper’in Suriye’ye gelişinden sekiz ay sonra, Hayati Bey ile Nurper evlenir. Ve roman bu şekilde son bulur.
2. İÇERİK VE TEKNİK AÇISINDAN İNCELEME:
Romanı içerik açısından inceleyecek olursak; romanın yazıldığı yıllarda kadının toplumdaki yeri, toplum yaşayışı, dönemin memuriyet anlayışı gibi çeşitli konular karşımıza çıkmaktadır. Yazar kadına bakışı, romanda Nurper üzerinde göstermektedir. İlk geldiğinde insanlar üzerinde nasıl bir intiba bıraktığına değinmiştim. Fakat giyiniş tarzı, konuşma üslubu, tavırları değişince insanların ona olan bakışı da değişmektedir. İnsanlar artık onu bir “kenar mahalle dilberi” olarak değil, “modern bir hanımefendi” olarak görmeye başlamıştır. Bunda, Nurper’in insanlara kendisini hep olduğundan farklı gösterme çabası da etkili olmuştur. Bunun nedenini de eserde şöyle verilmektedir:
“Masum, dertli, biçare bir kadın görüneceğim. Erkekler bundan pek hoşlanırlar; ortaya bir laf çıkınca da müdafaa ederler. ‘Öyle kadın değil, kendi halinde, pısırığın biri…’ derler.”[13]
Birçok erkeği kendisine aşık etse de, evli olduğu halde akşamları erkeklerle içki meclislerinde ve partilerde gezse de, önce yüz verip daha sonra erkekleri biçare şekilde bırakıp birçok yuvayı yıksa da üstelik bütün bu yaptıkları dillerde dolaşsa da o insanlarda bıraktığı bu intiba ile her şeyden sıyrılmanın bir yolunu bulmuştur. Hatta, sonunda insanlar ona hak vermektedirler. Bu durum romanda Hayati Bey’in ağzından şu şekilde dile getirilmektedir: “Kadındaki cazibe öylesine kuvvetliydi ki ne zarar görürse görsün kimse kin tutmuyordu. Hatta zarar gördüğü oranda bağlanıyordu.”[14] Hayati Bey de ilk başlarda olayların tek sorumlusu olarak Nurper’i görse de daha sonraları bu fikrini değiştirmektedir. Romanda Nurper’in temsil ettiği kadın tipi kocasından bağımsız bir bireydir. Sadece parasal anlamda eşine bağımlıdır. Örneğin; Nurper, katip olan eşinin kazandığı parayı kumarda harcaması üzerine eski kocasının yardımıyla rahat bir hayat sürmektedir. Viskonsül Hayati Bey ile evlenmeye karar vermesinde etkili olan sebeplerden en önemlisi de, Hayati Bey’in maaşının iyi olmasıdır.
Tek değişen, kadının toplumdaki yeri değildir. II. Dünya Savaşı’ndan sonra toplumda pek çok şey değişmiştir. Yazar, kadınların erkeklere oranla daha çabuk Batılılaştığını da Nurper’in ağzından şöyle dile getirilmektedir: “Erkekler bir türlü modernleşemiyor; kadınlar yeniliği daha çabuk, daha iyi kavradılar… Bizim Samatya’daki delikanlılar vallahi daha modern kafalıdırlar.”[15] Ayrıca eserde değişen ahlak kuralları ve adetler de eleştirilmektedir. Evli erkeklerin bir kadın uğruna yuvalarını yıkmaları ağır bir şekilde tenkid edilmektedir. Ayrıca yazar, değişen adetlerden el sıkmayı da şu şekilde anlatmaktadır: “ Bu da toplumun el sıkma kabul edileli beri pek işine yarayan bir işaretleşme usulü! Eskiden göz kaşla yaptıklarını şimdi ellere ve parmaklara bıraktılar (…)”[16]
Üzerinde durulan bir diğer önemli unsur ise; çıkar üzerine kurulmuş memuriyet sistemidir. Romanda, memuriyet içindeki önemli atamalarda torpil yapıldığı üzerinde durulmaktadır. Arkasında önemli bir tanıdığı olanlar bütün işlerini halledebilmektedir. Örneğin; Konsolos Bahtiyar Bey, milletvekili olmak istemiştir ve bunu hatırı sayılır dostlarının yardımıyla yapmaya çalışmaktadır. Zaten, konsolosluk görevini de Hayati Bey’e göre “haksızca”[17] elde etmiştir. Yine aynı şekilde, Sadun da Suriye’deki katiplik görevini yüksek makamlardaki bir tanıdığı vasıtasıyla ayarlamıştır. Romanda dikkati çeken bir diğer nokta ise; din konusudur. Yazar, birkaç yerde Hristiyanlara-dair daha doğrusu Müslüman olmayanlara dair-düşüncelerini okuyucuya vermektedir. Bunun en çarpıcı örneğini Nurper’in şu sözlerinde görebilmekteyiz:
“Ben dini bütün Müslüman kızıyım. Kırk yıl erkeksiz kalsam, ekmek parası bulamasam, yine de Hristiyan’a minnet etmem, yüzüme baksa içim gıcıklanır… Milyoner bir Amerikan subayı çıksa da alayım seni dese alimallah kabul etmem. Kabul edenlerin midesizliğine şaşarım.”[18]
Ayrıca bir yerde de, Müslüman ve gayri Müslim birinin evlenmesinin güçlüğünden bahsedilmektedir. Bu durumda evliliğin gerçekleşmesinin tek yolu olarak, gayrimüslim erkeğin Müslüman olması gösterilmektedir. Yazar, bunun dışında toplumda çıkan dedikoduların da Hristiyanlar tarafından çıkarıldığını söylemektedir.
Esere teknik açıdan bakacak olursak; yazar, eseri üçüncü tekil şahıs her şeyi bilen anlatıcıyla kaleme almıştır. Bunun yanı sıra, kahramanlar kendi haklarında okuyucuya bilgi vermektedirler. Refik Halit’in kullandığı dil hakkında Nevzat Gözaydın şunları söylemektedir: “Refik Halid Karay kaleme aldığı eserlerinde zamanın Türkçesini içinden geldiği gibi kullanmış, kelimelerle ve cümle kuruluşlarıyla veya deyimlerle bir dil sihirbazı gibi oynayıp onlarla bambaşka bir dünyayı okuyuculara sunarken hiçbir ön yargı ve art niyet taşımamıştır. Bundan dolayı onun eserlerini okuyan herkes, hangi öğretim düzeyinde olursa olsun, kendine bir pay çıkarmış, onun çizdiği renkli dünyalarda yorgun beden ve ruhlarını bir parça dinlendirebilmek için biraz soluklanıp zevk almaya çalışmıştır.”[19] Gerçekten de yazarın eserini vücuda getirirken kullandığı dile baktığımızda, ne kadar kolay ve anlaşılır olduğunu görmekteyiz. Ayrıca, günlük dilde kullandığımız pek çok atasözü ve deyime de bu romanda rastlamak mümkündür. Örneğin; “tereciye tere satmak”[20], “pot kırmak”[21], “dral dedenin düdüğü gibi ortada kalmak”[22], “sen kokoz, ben kokoz, başımıza bir hotoz”[23], “iki çıplak bir hamama yakışır.”[24]. Yazarın üslupta benimsediği bu yol onun eserini daha samimi kılmasında yardımcı olmuştur.
Yazarın üslubunda dikkatimi çeken son nokta ise; yararlandığı mitolojik olaylardır. Romanda iki yerde karşılaştığım bu öğeler; H.z. Yusuf Kıssası ve Zaloğlu Rüstem’dir. Yazar, Hayati Bey’in Natali Hanımın evinden Nurper’e yakalanmadan çıkmak isteyişi sırasında çektiği sıkıntılarla H.z. Yusuf’un kardeşleri tarafından atıldığı kuyudan çıkmak isteyişi arasında bir bağlantı kurmaktadır. Bunun dışında, Nurper’in aşkından dolayı hastalanıp günden güne bitap düşen Kavas Ebu Ali de fiziki görüntüsünden dolayı diğer kavas Ebu Kasım ile kıyaslandığında yazar Ebu Kasım’ı: “Vücut ve çehre züğürdü Ebu Kasım onun yanında Zaloğlu Rüstem sayılabilirdi”[25] diyerek anlatmaktadır.
3.SONUÇ:
Sonuç olarak Refik Halid Karay’ın Dişi Örümcek adlı bu romanını içerik yönünden ve teknik yönden ele aldığımızda pek çok unsur karşımıza çıkmaktadır. Yukarıda da söz ettiğim gibi yazar, dönemin kadına bakışını, memuriyet anlayışı, toplum yaşayışı, dine bakış açısı gibi çeşitli konulardan bu eserinde bahsetmiştir. Eserin genelinde aşk temi hâkim olsa da yazar satır aralarında bu meselelere de değinmeden edememiştir. Yazarın üslubuna baktığımızda ise, oldukça anlaşılır bir dilde eserini yazdığını ve hem mitolojik öğelerle hem sözlü geleneğin önemli unsurlarından olan atasözleri ve deyimlerle anlatımını kuvvetlendirdiğini söyleyebiliriz.
İREM YILMAZ
[1]Refik Halid Karay, Dişi Örümcek,
Refik Halid Karay, Dişi Örümcek, İnkılâp Kitabevi, 2003, ( İnceleme boyunca, bu eserden alıntı yapılacaktır.)
[2] Talat Sait Halman(genel editör), Türk Edebiyatı Tarihi cilt 4, T.c Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, s.235
[3] Karay, a.g.e 10.
[4] Karay, a.g.e 24
[5] Karay, a.g.e 24, 25.
[6] Karay, a.g.e 227.
[7] Karay, a.g.e 148.
[8] Karay, a.g.e 171.
[9] Karay, a.g.e 185
[10] Karay, a.g.e 284.
[11] Karay, a.g.e 277.
[12] Karay, a.g.e 290.
[13] Karay, a.g.e 127.
[14] Karay, a.g.e 296.
[15] Karay, a.g.e 234.
[16] Karay, a.g.e 262.
[17] Karay, a.g.e 227.
[18] Karay, a.g.e 129.
[19] Nevzat Gözaydın, “Refik Halid Karay ve Dilde Sadeleşme”, Türk Dili, 483. sayı, Mart, s. 805-814.
[20] A.g.e 297
[21] A.g.e 269
[22] A.g.e 263
[23] A.g.e. 224
[24] A.g.e 224
[25] A.g.e 172.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder