4 Ocak 2011 Salı

YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU



1.       YAZARIN HAYATI, SANAT ANLAYIŞI, EDEBİ KİŞİLİĞİ VE ESERLERİ
Yakup Kadri Karaosmanoğlu 1889 yılında Kahire’de doğmuştur. Babası Karaosmanoğlu Abdülkadir Bey, annesi İkbal Hanım’dır. Yazarın bir ablası vardır. Yakup Kadri, altı yaşına kadar Mısır’da refah bir hayat sürmüştür. Mısır’da saray gibi bir evde büyümüştür. Yazarın annesi İkbal Hanım, bir cariyedir ve babasının ikinci eşidir. Yakup Kadri, annesinin ve ailesinin yaşadıklarını Anamın Kitabı(1957) adlı anı türündeki eserinde bütün ayrıntılarıyla anlatmaktadır. Yazar, Mısır’da geçirdiği altı yılın ardından yaşanan bir takım sıkıntılar yüzünden ailesiyle birlikte Manisa’ya dönmüştür. Yakup Kadri, ilk ve orta öğretimini Manisa, İzmir ve Kahire’de yapmıştır. Önce Feyziye Mektebine, burada iki yıl okuduktan sonra İzmir İdadisi’ne, daha sonra da Frére’ler okuluna gitmiştir.  Yükseköğrenimini yapmak için yazıldığı Hukuk bölümünü ise üç yıl okuduktan sonra yarıda bırakmış, öğrenimini tamamlayamamıştır.
Yakup Kadri, 1908 yılında dönmüş olduğu İstanbul’da arkadaşı Şehabeddin Süleyman ile Ümîd(1908) adında bir edebiyat dergisi çıkartmıştır. 1909 yılında da Fecr-i Âtî hareketine katılmıştır. Bu tarihten itibaren yazmaya başladığı çeşitli yazılarını Servet-i Fünun, Resimli Kitab, Rübâb ve Yeni Mecmua gibi dergilerde ve Peyam, İkdam gibi gazetelerde yayımlamıştır. Yakup Kadri’nin ilk yazısı, bir piyes olan Nirvana’dır. Bu eser Resimli Kitap dergisinde yayımlanmıştır. 1921 yılında “Anadolu Mezalimini Tahkik Komisyonu”ndaki görevi nedeniyle Anadolu’ya gitmiştir. İşte bu dönemde yazar, ilk zamanlarda benimsediği Fecr-i Âtî topluluğunun sanat anlayışından uzaklaşarak, Milli Edebiyat akımının etkisine girmiştir.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, 1916 yılında tüberküloz hastalığının tedavisi için İsviçre’ye gitmiştir. 1919 yılında İsviçre’den dönen yazar İkdam gazetesinde yazmaya başlamıştır. Yakup Kadri, 1923 yılında Mutasarrıf Asaf Bey’in kızı Leman Hanım’la evlenmiştir. Yazar, 1926 yılında ikinci kez tedavi için İsviçre’ye gitmiş, burada yazmış olduğu yazıları Alp Dağlarından başlığı altında toplayıp İstanbul’a basılması için göndermiştir. Daha sonra “… sanatla politikayı birleştirmek gayesi ile çıkarılan, Kadro dergisinin yazarları arasına katıldı.”[1] “İktisadi devletçilik ve sosyal siyaset ilkelerini savunan dergi, üç yıl süren yayın hayatının ardından Yakup Kadri’nin, 1934’te elçilik görevine atanması nedeniyle kapanır.”[2] Yakup Kadri 1935 yılından sonra milletvekilliği, Tiran, Prag, Lahey ve Tahran elçilikleri görevlerinde bulunmuştur. Son olarak ise; Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu başkanlığı yapmıştır. 13 Aralık 1974 yılında da Ankara’da ölmüştür.  
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, edebi yaşantısının ilk dönemlerinde üyesi olduğu Fecr-i Âtî topluluğunun “sanat sanat içindir” görüşünü benimsemiş ve tamamen ferdiyetçi bir sanat anlayışıyla eserler vermiştir. (Hatıraları bu anlayışla yazılmış eserlerine örnek olarak gösterilebilinir.) I. Dünya Savaşı sonrasında ise; Yakup Kadri yeni bir akımı benimsemiştir. Bu da, Milli Edebiyat akımıdır. Yazar, daha Anadolu’ya gitmeden Milli Mücadeleyi destekleyen yazılar ve hikâyeler yazmaya başlamıştır. “Yakup Kadri, 1921’de Ankara’ya çağırılır, burada Millî Mücadelenin ileri gelenleriyle tanışma imkânı bulur.”[3]Anadolu’da gördükleri onu çok etkilemiştir. “Böylece Millî Edebiyat hareketine katılmış olan yazar, yenilgi ile biten savaşın acılarını unutabilmek için, bir ara, romantizmle karışık bir mistisizme gömüldü. Erenlerin Bağından (1919), adlı nesirler dizisi bu psikolojinin ifadesidir.”[4] Yazarın Nur Baba adlı eserinde de, bu psikolojinin belirtilerinin olduğu söylenebilmektedir. İstanbul’un işgalinden sonra ise, yazar büyük bir ümitsizliğe düşer ve Kenan Akyüz’ün deyimiyle “tam bir egoizm içinde, kendisini maddi hazlara bırakır.”[5] Milli Mücadele’nin başarıya ulaşmasıyla da içinde bulunduğu bu karamsarlıktan kurtulmuştur.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu Türk Edebiyatı açısından oldukça önemli bir isimdir. Özellikle Milli Mücadele’yi konu alan romanlarıyla ön plana çıkmıştır. Ali Budak’a göre Yakup Kadri’nin “romanını besleyen kaynaklar, yazarın özel hayatı, duygu, fikir ve hatıraları ile toplumun geçirdiği tarihi dönemleri ve büyük hadiselerdir.”[6] Yani eserlerinde toplumun ve yazarın hayatının izlerine rastlanmaktadır. Behçet Necatigil’e göre Yakup Kadri, “tarih ve toplum olaylarından her birini bir romanına konu edinerek, Tanzimat devriyle Atatürk Türkiye’si arasındaki dönem ve kuşakların geçirdikleri sosyal değişim ve bunalımlarını, yaşayış ve görüş farklarını işledi; düşünce ve teze dayanan özlü eserler verdi.”[7] Yazarın eserlerinde yarattığı kahramanlara baktığımızda Şerif Aktaş’a göre yazarın, “dış dünyaya kapalı, içe dönük”[8] halinin yansımalarını görebiliriz.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun edebi kimliğinin şekillenmesinde etkili olan kaynaklara baktığımızda ise, babasının yazarın ablasına ve kendisine bıraktığı kitapları görebiliriz. “Ayrıca İkbal Hanım’ın Yakup’a okuduğu Ekmekçi Kadın ve Monte Cristo gibi romanlar da Yakup Kadri’nin dünya görüşünün şekillenmesinde önemli rol oynar.”[9] Bunun yanı sıra yazar bir dönem realist yazarlardan da etkilenmiştir. Bu isimlerden bazıları şunlardır; Daudet, Zola, Goncourt, Balzac, Maupassant, Flaubert ve Marcel Proust.  Hatta bir ara Nev-Yunanîlik akımını benimsemiş ve bu düşüncesinin temayülleri bazı eserlerinde kendini göstermiştir. Nev-Yunanîlik akımı, Eski Yunan ve Latin’e duyulan ilgidir. Yakup Kadri, 1912’li yıllarda okuduğu Anatole France’in bir eserindeki mitolojik unsurları anlamak için Eski Yunan mitolojisini öğrenmeye çalışmıştır. Bu noktadan sonra da onun eserlerinde bu akımın izlerini görmek mümkündür. Yazarın Nur Baba ve Sodom ve Gomore adlı eserlerinde Eski Yunan’dan gelen mitolojik unsurlara rastlamak mümkündür.
Nev-Yunanîlik akımını daha ayrıntılı bir biçimde ele almak gerekirse; bu akımın ene önemli iki temsilcisinden biri yukarıda da belirttiğim gibi Yakup Kadri’dir. Diğeri ise; Yahya Kemal Beyatlı’dır. “Türk edebiyatı ve fikir hayatı için eski Yunan ve Latin klasik eserlerini model almaya, Akdeniz havzasında oluşan medeniyetlerden yararlanma düşüncesine dayanan bu hareket, devrin edebiyat ve basın çevrelerinde Nev-Yunanilik şeklinde adlandırılır.”[10] Bu akımın izlerine daha önceki dönemlerde rastlamak da mümkündür. Örneğin; Tevfik Fikret’in Promete adlı şiirinde de Yunan ve Latin sanatının izleri vardır. Ancak, dikkate değer asıl hareketi başlatanlar Yakup Kadri ve Yahya Kemal olmuşlardır. Yahya Kemal yapmak istedikleri yenilikten şu şekilde bahsetmektedir:
“Estetikte, bilhassa lisan estetiğinde süslü ve boyalı Acem bediiyatından sobre ve beyaz olan lisana döneceğiz. Acemin teşbihli ve istiâreli sanatından Yunanın sağlam ve oturaklı cümlesine geçeceğiz. O zamanki müşahedelerimiz de millette bu istidadın bulunduğunu gösteriyor. Nitekim Türk mimarisi böyledir. Onda Yunan çeşnisi vardır.”[11] Yakup Kadri ve Yahya Kemal bu düşüncelerinden dolayı bazı yazarlardan dolayı çok sert eleştirilere uğramışlardır. Özellikle, Ömer Seyfettin ve Celal Sahir onların bu düşüncelerini eserlerinde ağır bir şekilde hicvetmişlerdir.
Yakup Kadri’nin hangi türlerde edebi eserler verdiğine bakacak olursak karşımıza anı, şiir, oyun, roman, öykü, monografi ve makale gibi türler çıkmaktadır. Toplumda yüz göstermeye başlamış olan kültür yozlaşmaları, doğu batı kıyaslaması, dönemin sosyal olaylarının eleştirileri, tekkelerdeki yozlaşmalar onun romanlarında ele aldığı konulardan bazılarıdır. Toplumsal meselelerin yanı sıra, yazarın diplomatlık anılarını anlattığı Zoraki Diplomat adlı anı niteliğinde de bir eseri vardır. Yakup Kadri, topluma ve olaylara kendi açısından bakmaktadır ve bu açı onun romanlarına da yansıtmaktadır. Yazar eserlerinde, bazı düşünce ve fikirlerini yarattığı kahramanlar aracılığıyla açıkça dile getirmektedir. “Yakup Kadri’de, sağlam bir gözlemcilik ve ona dayanan kuvvetli bir realizm vardır. Ancak bu realizm, onun romanlarındaki tarihi olaylar ve sosyal meseleler hakkındaki kendi düşüncelerini belirtmesine de engel değildir.”[12] Hatta bu doğrultuda, onun romanlarında kendinden yola çıkarak yarattığı kahramanların olduğu da söylenebilir. Bu kahramanların iç dünyalarını tanıtmak için de derin bir ruh çözümlemesi yapmaktadır.
Yazarın romanları her ne kadar tenkid ağırlıklı olsa da, içlerinde bir aşk da vardır. Yazar belki de, okuyucuyu yaptığı eleştirilerle fazla sıkmamak adına romanlarına aşk temini de koymuş denebilir.


İREM YILMAZ


[1] Kenan Akyüz, Modern Türk Edebiyatının Ana çizgileri (1860-1923), İnkılâp Kitabevi, İstanbul 1995, s.182
[2] Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Yaban, İletişim Yayınları, İstanbul2006, s.200
[3] Şerif Aktaş, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları: 816, Ankara 1987, s.41
[4] Kenan Akyüz, Modern Türk Edebiyatının Ana çizgileri (1860-1923), İnkılâp Kitabevi, İstanbul 1995, s.183
[5] Kenan Akyüz, Modern Türk Edebiyatının Ana çizgileri (1860-1923), İnkılâp Kitabevi, İstanbul 1995, s.183
[6] Ali Budak, Fecr-i Âti Devri Edebiyatı (Ders Notları), s.66
[7] Behçet Necatigil, Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü, Varlık Yayınları, İstanbul 2006, s.242
[8] Şerif Aktaş, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları: 816, Ankara 1987, s.47
[9] Şerif Aktaş, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları: 816, Ankara 1987, s.21
[10] Talât Sait Halman ( Genel editor), Türk Edebiyatı Tarihi III. Cilt, T.c Turizm ve Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul 2007, s.173
[11] Hasan Âli Yücel, Edebiyat Tarihimizden, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul 1957, s.256
[12] Kenan Akyüz, Modern Türk Edebiyatının Ana çizgileri (1860-1923), İnkılâp Kitabevi, İstanbul 1995, s.183

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder