3 Ocak 2011 Pazartesi

REFİK HALİD KARAY

Hayatı, Sanat Anlayışı, Edebi Kişiliği ve Eserleri

Refik Halid Karay, 15. Mart. 1888 yılında İstanbul’da doğmuştur. Babası, Mevlevi tarikatının tanınmış simalarından biri olan Mehmed Halid Bey’dir. Annesi, Kırım Hanları soylarından Nefise Ruhsar Hanım’dır. Dört kardeşten biri olan Refik Halid, ailesinde yüksek mevkilere gelmiş kişilerin çok olması nedeniyle iyi yetişmiştir. İki yaşındayken, babasının Erenköy’de bir köşk almasıyla beraber yazar, çocukluk ve gençlik yıllarının çoğunu burada geçirmiştir. Erenköy’de kalmadığı zamanlarda Beyazıd, Şehzadebaşı gibi semtler, yazarın yaşadığı diğer semtler olmuştur.
Edebiyata oldukça düşkün olan dayısı İhsan Bey, yazarın ilk hocasıdır. Dayısından edebiyat alanında büyük ölçüde faydalanan Refik Halid, bu eğitiminin yanı sıra yazları Mekteb-i Latif, kışları ise Şemsü’l- Maarif Mektebi’ne devam etmiştir. Öğrencilik yıllarını sevmediğini dile getiren yazar, on iki yaşında iken Mekteb-i Sultani’ye yatılı olarak verilmiştir. Mekteb-i Sultani’de müdür muavini tarafından, yaptığı bir suçtan dolayı hakarete uğramış ve bir türlü ısınamadığı bu okuldan ayrılmıştır. Babasının manevi baskısı üzerine Hukuk Mektebi sınavlarına girmiş ve kazanarak eğitimine burada devam etmiştir. Hukuk Mektebi’ne devam ederken, bir yandan da çalışmaya başlamıştır. Maliye Nezareti Deva’ir-i Merkeziye Kalemi’ne katip olmuş ve bu sıralarda Darülfünûn muallimlerinden olan İzzet Bey ile bir gazete çıkarmıştır.
Gençliğinde salon adamı olmaya oldukça özen göstermiş ve bu yüzden Beyoğlu, Beylerbeyi gibi muhitlerde zaman geçirmiştir. Gazeteci Ruşen Eşref, yazarın o günlerini şöyle dile getirmektedir: “Her gün elbise ve potin değiştiren, akşamları ya Lebon’da ya İsketin Palas’da bir dubone şarabı içtikten sonra Tokatlıyan’da birasıyla ve bifteğiyle yemek yiyen Refik Halid’in, beyzade olarak yaşamaya hevesli olduğu, parasız edebiyat ve sanat heveskarlarından ziyade, şık Tokatlıyan adamlarını tercih ettiği bilinmektedir”[1].
Aynı dönemin yazarlarından biri olan Yakup Kadri Karaosmanoğlu da Refik Halid’i, Halid Ziya Uşaklıgil’in ünlü romanı Aşk-ı Memnu’daki hoppa bir mizaca sahip olan Behlül’e benzetmektedir. Refik Halid, iyimser tavrıyla arkadaş çevresi tarafından takdir edilen bir yazar olmuştur. Hayatın güzelliklerini ve kötülüklerini bir arada sevdiğini dile getiren yazar, bu bakış açısını şu şekilde dile getirmiştir: “Olmuştan soğumak, olana sevinmek ve olacağa rıza göstermek… İşte rahatlık felsefesi benim felsefem!”[2]
Hukuk Mektebi’nde öğrenci iken II. Meşrutiyet ilan edilmiştir. Meşrutiyet’in ilanından hemen sonra okulu bırakmış ve gazeteciliğe başlamıştır. İlk olarak Servet-i Fünûn dergisinde çalışmaya başlamış, daha sonra da Tercüman-ı Hakikat gazetesinde mütercimlik ve muharrirlik yapmıştır.  Belli bir deneyime sahip olduktan sonra babasının maddi yardımıyla 1909 yılında Son Havadis adında bir gazete çıkarmıştır. Fakat yazar bu gazeteyi on beş sayı çıkardıktan sonra idare edemediği için kapatmıştır.
Usta bir mizah yazarı olan Refik Halid, ‘Kirpi’ takma adıyla mizahi yönü güçlü yazılar kaleme almıştır. “Bütün hayat ve hüviyetinde büyük bir rol oynayan zeki ve kuvvetli bir muhalefet ruhu onun bu çeşit yazılarının başlıca gıdası olmuştur.”[3] Kalem adlı mizah dergisinde ‘Kirpi’ takma adıyla yazdığı yazılardan sonra şöhretini Cem dergisinde perçinlemiştir. İttihat ve Terakki’yi eleştiren yazılar yazmış ve o grubun üyeleri ile tabiri caizse dalga geçmiştir. İttihat ve Terakki Cemiyeti, Sadrazam Mahmut Şevket Paşa’nın ölümünden sonra tekrar başa geçmiş ve Refik Halid’i yazılarından dolayı Sinop’a sürgüne göndermiştir. Sinop sürgününden sonra, bir süre Bilecik’te kalmış ve yazılarına orada devam etmiştir. Daha sonra İstanbul’a gelmiş Ziya Gökalp’in aracılığıyla sürgün edildiği şehre geri dönmekten kurtulmuştur.. Burada Yeni Mecmua’ya yerleşmiş bir yandan da Robert Koleji’nde Türkçe öğretmenliği yapmaya başlamıştır.  Vakit, Tasvir-i Efkar ve Zaman gibi birçok gazetede yazıları yayınlanmıştır.
Mondros Mütarekesi’nin devam ettiği günlerde Hürriyet ve İtilaf Fırkası’na girmiş, böylece; taraf tutan bir gazeteci kimliğine bürünmüştür. Bu dönemde maddi sıkıntılar çeken Refik Halid, kendisi gibi düşünen yazarların Ankara Hükümeti’nce alıkonması ve halk tarafından linç edilmesi üzerine İstanbul’u terk etmiştir. Daha sonra  Lübnan’a giden yazar, 1927 yılında Türkiye’deki yeni rejim aleyhine yazılar yazmış ve hayatının ikinci sürgün dönemi de bu şekilde başlamıştır. 1938 yılında umumi bir af çıkarılmış ve bu sayede yurda dönmüştür. Yurda döndükten sonra yazılarını Tan gazetesinde çıkarmaya başlayan yazar hakkında, Çetin Altan şunları söylemiştir: “ Refik Halid devri yazarlığı, olaylar karşısında duyup, görüp, sezdiğini en güzel anlatma sanatıydı.”[4]
Refik Halid’in siyasi hayatı ve gazeteciliği şu şekilde özetlenebilir: “…. Refik Halid’in vatana ihanet ettiği ileri sürülemez. Maruz kaldığı sürgünler yüzünden muhalif bir yolda inat ve ısrar etmesindendir. Nitekim, bu davranışlarından dolayı pişmanlık duymuş ve bunun bedelini de çok ağır ödemiştir. Refik Halid sürgünden döndüğü 1938 yılından 1965 yılında ölümüne kadar, yazılarına devam etmesine rağmen, siyasetle hiç ilgilenmemiş, kendi ifadesi ile, tarafsız sulara açılmış ve bu kararı almakla da huzura kavuşmuştur.”[5]
Mizah yönü ve siyasi yazılarıyla şöhret edinen Refik Halid Karay, ayrıca hikaye ve roman alanında da eserler vermiştir. Türk hikayesini Anadolu’ya yöneltmiştir. İstanbul sınırlarından çıkarak, Anadolu insanını konu eden hikayeler yazmıştır. Memleket Hikayeleri başlığı altında yazdığı hikaye kitabında Anadolu insanını ustaca kaleme almıştır. Maupassant’ın etkisiyle konularını halkın arasından seçmeye başlamıştır. Mizacına uygun yazılarını Maupassant’ın tekniğiyle kaleme alan yazar, o zamana kadar işlenmeyen konuları işlemesiyle de edebiyat dünyasında önemli bir yere sahiptir. Bu konuların başında; patron-işçi ilişkileri gelmektedir. Birkaç hikayesi dışında –ki bu hikayelere örnek olarak Şeftali Bahçeleri’ni verebiliriz- hikayelerinde derin ruhsal çözümlemeler yapmamış, olayları yüzeysel olarak dış görünüşleriyle ele almıştır.
Yazarın hikayeleri yanı sıra; romanlarının da olduğunu dile getirmiştim. Yazarın ilk romanı İstanbul’un İç Yüzü’dür. 1918  yılında yayımlanmış olan bu roman 1939 yılında tekrar İstanbul’un Bir Yüzü olarak yayımlanmıştır. Yazdığı aşk ve macera romanları ile büyük ilgi görmüştür. İnci Enginün, yazar hakkında şu sözleri dile getirmektedir: “Damak zevkine o kadar düşkün başka yazarımız yok denebilir. Hayatı bin bir sıkıntı ile geçmiş olsa da o, hiçbir zaman sürgün psikolojisiyle kötümser eserler vermemiştir. Yazılarının çoğunda bir hafiflik, neşe ve alay vardır. Ancak anlattıklarını incelemeye başladığımızda, bunların yoğun sosyal tenkit içerdikleri anlaşılır.”[6] Yazarın özellikle romanlarına bakıldığında gözlem kabiliyetinin ne kadar üstün olduğu anlaşılmaktadır. Hikayelerinde yüzeysel işlediği olayları ve karakterleri, genellikle romanlarında ayrıntılı bir şekilde işlemiştir; ama karakterlerindeki ayrıntılar, onların iç dünyalarından çok dış görünüşleri ile alakalıdır. “….yazılarında tasvirlerin çok başarılı ve canlı  olmalarına karşılık, tahliller pek az görülür.”[7]
Hikayelerinde ve romanlarında başta olmak üzere Refik Halid bütün yazılarında sade, konuşma diline yakın bir dil kullanmıştır. Bu yeni dilin yaygınlaşmasında Ömer Seyfettin ile beraber çaba harcamış ve Yeni Lisan hareketini benimsemiştir. Öyledir ki; Memleket Hikayeleri’nde bile yazar, diyaloglarını çoğunlukla Anadolu insanının şivesiyle kaleme almamış, sadece bazı yerlerde o havayı vermek için basit taklitlerle yetinmiştir. Örneğin; ülen (ulan)… Refik Halid, ağır, ağdalı bir dil kullanmaktan  hayatı boyunca kaçınmış ve yalın bir anlatım kullanmıştır. “ Ben yaradılıştan yazarım, diyen Refik Halid Karay  gerçekten bulduğu “temiz dil” ile nice yazara örnek olmuştur. Keza ‘Ben temiz realizmi severim. Maupassant’ı ele alalım. Kullandığı kelimelerle insana tiksindirme vermez. Sadece tiksinmenin intibaını alırsınız’ derken de nice gerçekçi yazarı eleştirir. Yazarın ‘temiz’ kelimesini sıkça kullanması da dikkat çekicidir.”[8]

Sonuç olarak; son dönem edebiyatının renkli simalarından olan Refik Halid Karay, yazın hayatına gazeteci olarak girmiştir. Çeşitli dergilerde ve gazetelerde mizah yönü ağır basan denemeler ve fıkralar yayınladıktan sonra hayatının çeşitli dönemlerinde sürgün edilmiştir. Sürgün hayatını eserlerine yansıtmayan yazar, daha sonraları hikaye ve roman türünde eserler vermiştir. Gerek üslubu gerek ise işlediği konular bakımından günlük hayata yakın bir tarz sergilemiştir. Bu yönüyle edebiyat dünyamızda önemli bir yer edinen yazar hakkında 1965 yılında oğlu Ender Karay, yazarın hayat dolu oluşunu ifade ederken ölmeden bir gün önce eğlenceli bir zaman geçirdiğini söylemiştir. Ertesi gün ameliyat olan Refik Halid, bu ameliyatın kötü neticelenmesi sonucu 18 Temmuz 1965’te vefat etmiştir.


İREM YILMAZ


[1] Nihat Karaer, Tam Bir Muhalif (Refik Halid Karay), Temel Kitabevi, İstanbul, 1998, s:27.
[2]Karaer, a.g.e. 28.
[3]Karaer, a.g.e. 35.
[4]Karaer, a.g.e. 38.
[5] Karaer a.g.e. 386.
[6] İnci Enginün, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı, Dergah Yayınları, İstanbul, s:282.
[7] Kenan Akyüz, Modern Türk Edebiyatının Ana çizgileri (1860-1923), İnkılâp Kitabevi, İstanbul 1995, s.185
[8] İnci Enginün, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı, Dergah Yayınları, İstanbul, s:281-282.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder